Önce burnunun direği sızladı. Ardından gözlerinin arasına
düştü bir sızı. Ağlamamalıydı. Kime ağlayacaktı. Ağlamaya direnci sadece
gerilerek açılan yüz kaslarına karşı koymak için dudağını büzüştürmesi olarak
kaldı. Ve derin bir hıçkırığın ardından bıraktı kendini oturduğu bankta.
Ağladı, ağladı. Bir türlü duramıyor, başka bir şey düşünemiyordu. Aklına
geldikçe gözyaşları yeni dalgalar halinde süzülüyordu yanaklarından.
Dakikalarca sürdü hali. Ağlamaya direnmek en zor şeylerdendir insana. Ve en çok
zarar verendir. Az sonra bu haline isyan edercesine durdurdu kendini. Şimdi
başında hafif bir ağrı olmuş, gözyaşlarının süzüldüğü yerler bahar meltemi
sayesinde üşüyordu. Limandan boşaltma sesi geliyor, sağ yandan ise yosun kokusu
geliyordu burnuna.
Dumanla haberleşmeden yola çıkan insan tepede ateş yakmaya, oradan ulaklara, güvercinlere, daha sonra postaya varıp telefonla daha hızlı bir iletişim yöntemi buldu. Şüphesiz ki Graham Bell icadının günümüzdeki kullanım şeklini hayal edemezdi. Telefonun icat olduğu 18. Yüzyıl başlarından bugüne iletişim çok farklı bir boyut kazandı. Hatta sanayi üretiminin gelişip ticaret kavramının ivme kazanması, birtakım ihtiyaçların acil kategorisine girmesi neticesinde telefon da iletişim ve ticaret arasında hangisinin hangisine sebep olduğu karmaşık bir mesele olup çıktı. Bugün mevcut insanlar arası etkileşim ihtiyacının telefona yol açtığı; yoksa telefonun mu iletişimi bu boyuta getirdiği sorusu muğlak kalacaktır. Evet, telefon tarihi içerisinde faksı doğurdu. Arada telgraf gibi iletişim yolları varsa da kullanılabilirlik açısından telefona yetişemedi. Derken bilgisayarın keşfi ve ağ olayının gelişimiyle internet kullanımı başladı. Ve yaygınlaştı. Artık iletişim konusunda hiçbir şey eskisi gib
Yorumlar
Yorum Gönder