Ana içeriğe atla

Sonbahara Giriş

Şanslı bir adamım. Kışın karbonnmonoksit yükünü saymazsak mevsimlerin üçünde işyeri servisine ıhlamur ağacının gölgesinden binerim. Etrafına inat gölgesine bir sakinlik bahşetmiştir. Hele ki ilkbaharda bulunduğu kaldırıma da güzel bir koku verir tıpkı diğer ıhlamurlar gibi. Taze yaprağının kurutulup çayı da cabasıdır.
Bu sabah yine gölgesine vardığım zaman yeşilinin ton değiştirdiğini gördüm. Daha da dikkatli bakınca yapraklarının artık yolculuğa hazırlık için içlerine kapandıklarını farkettim. Yolculuğa, yani mevsimin dönüşüne. Tıpkı göçmen kuşlar gibi onlar da kıştan kaçmaya hazırlanıyorlar. Sonbahar geldi yani, göçlerin ve kaçışların mevsimi.
Ihlamur bana herşeyin gelip geçici olduğunu hatırlatırken son sortilerin yapıldığı tatil beldelerini düşündüm. Çok kısa bir süre sonra, hatta bazıları şimdiden, terkedilmişliğe alışmaya çalışacaklardır. Ağır bir yazdan çıkacak, defalarca tepeleme dolup boşalmaktan yeşil rengi sigara külü ve çay telvelerinden oldukça bulanık griye dönmüş çöp tenekeleri yavaş dolmanın tadına varacaktır. Bu sahil kasabalarını sonbahar çok hızlı vurur. Güneşin renk attırıp bir ani rüzgarda boynu kırılmış market şemsiyeleri, kilitleri vurulmuş yazlıklar, ambara kaldırılan simit ve kolluklar, yediveren güllerin tebessümü, çay bahçesinin sağında solunda diplerinde telvesi bulanıklaşmış bardaklar… yırtık terlikler, sokak köpeklerinin devriyeleri, kumsalı sokaklara dolduran bir poyraz bir hafta önce insanların denize girdikleri yerlere çekilmiş, balık sezonuna sevinen sandallar. Nüfusları çok değil; on gün içinde onda birine iner. Marketler zinciri personelini azaltır, restaurantlar kepenkleri indirir, su oyuncaklarının üstüne branda çekilir.
Geriye gediklileri kalır beldenin. Tıpkı bizim ıhlamurun gövdesi gibi. Aslında o tatil yöresi kışın kendisinin tüm kahrını çekenlerin mülküdür. Fakat böyle beldelerin makus talihidir ki misafirleri ev sahiplerinden çok daha hoyrattır. Cüretli ve paralıdırlar, öyleyse onlara herşey mübahtır. Her sonbahar beğenmedikleri gövdeden kopup giden yapraklar gibi.
Sonbaharın hüzün ayı olduğuna katılırım. Fakat ayrılık ayı olduğuna değil. Bu mevsimdeki hüzün hasretlikten kaynaklıdır. Hasret en çok sonbaharda hissedilir. Yeniden varılacak bir sılanın, neşenin sokaklarda kol gezdirdiği yeşili bol sıcak günlerin hasretine. Yazlık dizilerden, plaj şarkılarından kurtulmalara vesiledir ki bu yandan da kaliteli müziğe varışın da mevsimidir. Insanların kendini daha çok dinleyebildikleri, başkalarının tatilini sosyal medyadan takip etmelerine gerek kalmayan mevsimdir.
Her bahar gibi sonbahar da bir başlangıçtır. Okula, işe güce, şehre yeniden başlayış. Her memleketin kendince bir sonbahar aurası olur ve sakinleri sonbaharda şehirli duygularını geliştirirler. Hiçbir mevsim bir şehir hakkında sonbaharı kadar fikir vermez. Ciddiyim. Mesela Ege kıyıları boşalacaktır. Buna karşın marmara dolacak. Güney illerinden sıcak çekilip temiz bir bozkır oksijeni ciğerlere dolacak, Karadeniz’de tek manzarada dört farklı yaprak rengi görülebilecektir.
Hülasa; sonbahar geri gelmek için gidişlerin mevsimidir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Köy Odası

Köy odası  Anadolu’da pek çok yörenin eski geleneklerindendir. Bu oda kavramını şimdiki evlerimiz gibi düşünmeyin, bu odalar ev sahibinin evin yanına kondurduğu müstakil yapılardır. Şimdilerde özellikle İç Anadolu’da kahvehanelerin dolması ile sayıları azalsa da  Barak Kültürü ’nün ana damarlarından birini oluşturması sebebiyle bizim yörede her şeye rağmen varlığını devam ettirmektedir (daha doğrusu ettirmeye çalışmakta). Köy Odası ’nın kökenini Dede Korkut’ta bulabiliriz. O dönemki otağın kullanım amacı ile bugün yörede kullanılan amacı benzerlik gösteriyor. Oba büyüklerinin istişare ve meşverette kullandığı, şölen ve büyük toplantıların yapıldığı, misafirin ağırlandığı yerlerdir. Erkek nüfusunun her yaştan fertlerinin misafir olmasa dahi bir araya geldiği, selamlıkla benzer yapılardır. Hatta eskiden erkekler zamanlarının çoğunu buralarda geçirir, böylelikle evi de kadınların rahatı için kendilerine bırakırlardı. Hoş, kadınların işten güçten ve bu odaya hizmetten çok rahat...

Düş Kurmak

düşler Bizi kısıtlayan, yoran, sıkıntıya sokan hep kendi isteklerimiz, kendi düşlerimiz. Öyleyse kişi insan olmanın tadını almak için isteklerinin düşlerinin de ötesine geçmeli. Geçmeli herşeyden, herşeyle yaşayarak. Herşeyden geçen ama herşeyi yaşayanlara selam olsun. Başarıda burada gizli değil midir? Ötelere bir hedef yerleştirip, sonra o hedefinde ötesine geçmek... Ondan, bundan, yardan, serden geçmek... Geçtikçe onunla, bununla, yar ile ser ile yaşamak. Herkesin hayatı farklıdır. Benim hayatım farklı, seninki farklı... Benim yaşadığım evrende senden farklı, senin yaşadığın evrende benden. Ortak bir yaşam söz konusu değil. Aynı dalga boyutunda sonsuza açık idraklerin birbirinin far mesafesine girmesi sadece.Yada biri çok görmek. Öyleyse çok görmekte düş görmenin kendisi ve kısıtlayıcı etken. Herşeyi gördüğünden ibaret sanmakta... Ne yani şimdi düş kurmak kötü birşey mi? Elbette değil... Mesele düşlerde kalmak... Derdimiz onunla olmalı zaten. Düşlerin ötesine geçebilmek he...

Bir Neslin Romanı

Anadolu gencinin öyküsü ne derece yazılmıştır? Yazıldıysa ne kadar okunmuştur? Eksikliğin sebebi hikmeti nedir? Dünün gencinin, bugünün gencinin, hatta yarının gencinin... Edebi dünyamızda en büyük eksik desek yeridir belki de. Geç algılamış olsam da şahsıma göre entellektüelliğe doğru adım atma peşinde olan kişi meseleye evvela edebiyatla girmelidir. Özellikle de romanlar... Tabi ki her romanın toplumsal bir ayna olabileceğini iddia edecek değilim. Fakat bir romanı zaman ötesine taşıyan temel özelliği ayna oluşudur. Büyük klasiklerden anladığımız budur gördüğümüz kadarıyla. Her ne kadar "Bizim romanlarımız, şarkılarımızdır." demiş olsa da Yahya Kemal'in bu tespiti ramanın tüketici popülerliği içerisinde gözden kaçmaya mahkum olmaktadır. Şiirimiz de, şarkımız da türkümüz de anlık tüketim dolayısıyla üstadın belirttiği algıyla düşünülmemektedir. Fakat bizim kendi romanımızın sayısı az olduğu için henüz bu alan yıllardır nadasa bırakılmış tarla mesabesindedir. Türkiye...