Ana içeriğe atla

Yalnız Kalmayı Sevmek

İnsanların arasına karışmak; dolaşmak bazen içine düşer insanın ve arar bu fiili. bir rıhtımda, şehir parkında veya meydanda, bazen altından çay geçen şehrin ortasına kurulmuş köprüde. Kimseyle sohbet etmek değildir amaç. Yürümek istersin sadece ve izlemek. Sen sessiz olacak ve son baharın tadını çıkara çıkara insanları izleyeceksin, insanlar ise paylarına düşen hayatı yaşayacaklar. Mutlu olacak düşünecek, gülecek, kızacak, çocuklara pamuk şekeri alacak, seyir dürbününden bakacak veya yumurtalara nişan alıp bastıkça ufalan yaprakların süslediği çimenlere oturup termoslarından çay içecekler.
Bunları görebilmek yalnız kalmanın nimetlerindendir. Büyük kafalar düşün dünyasına değer verenler için yalnızlığın gerektiğinden bahsetmişlerdir. Hatta tasavvufta dahi halkı bırakmak nefis terbiyesi için önemli bir basamaktır. Zira halk kesret demektir. Kesretin olduğu yerde soyutlanıp düşünmek de pek mümkün olmuyor haliyle. Düşünmek istiyorsanız yalnız kalmak elzem.
Bugün ise yalnız kalmak daha çok problem gibi gözüküyor. Hepimiz yalnız kalmanın kötü bir şey olduğuna şartlanmış ve doğal olarak yalnız kalmamak için çözümler bulmaya çalışmaktayız. Hele ki insanın kendini inşasında toplumun önemi, kişiye biçtiği rol ve ödevler kendimizi toplumun ayrılmaz bir parçası olarak görmemize neden olup yalnız kalmayı da toplumdan soyutlanmak olarak yorumlamamıza neden olmaktadır. Yalnızlık seven insan topluma entegre olamamış kişilik bozukluğu yaşan insan olarak betimlenmektedir.
Tam bu noktada bir parantez açmak gerekecek. Yalnız kalmanın önemini anlatırken danışmanın, meşveretin, hasbıhalin, istişarenin önemsizliği iddiasını savunuyor değilim. Aksine; bilgi paylaşınca ölümsüzleşen ve de kartopu etkisi olan bir olgudur. Bilginin kavranması da, çoğalması da etkileşimle daha hızlı ve sağlıklı olmaktadır. Bahsettiğimiz yalnızlık herkesten kaçmak, kimsenin selamını almayıp kimseye selam vermemek, insanlarla etkileşimde bulunmamak değildir. Bahsettiğimiz yalnızlık yukarıda anlattığımız gibi bazen kendini kesretten soyutlayıp izlemek, düşünmek şeklinde olandır. Buna hepimizin ihtiyacı olduğunu bazen çıkıp yürüdüğünüz de, bir parkın bankında oturup kayan çocukları izlediğinizde hepiniz anlarsınız. İşte bizi bu güzellikten mahrum eden şeyler hep yalnızlığımızı doldurmaya çalıştığımız dünya karmaşasıdır. Mesela biraz kafa dinleme amaçlı güzel bir parka gittiğinizi düşünün. Bir çınar ağacının altında da gölge bir bank bulup oturdunuz. Kaç dakika tahammül edebilirsiniz? Evet evet, ilk oturuşunuz itibari ile telefona bakmamaya, sosyal medya hesaplarını kontrol etmemeye kaç dakika dayanabilirsiniz?
Şahsen bu konuda hiç başarılı değilim. Çünkü bağlanmamız gerektiğini düşünüyoruz. Sadece bağlanmak değil, kabul edilmemiz gerektiğiniz düşünüyoruz. Sosyal medyada hepimizin lütfedip beyanat veren, tespit kasan şöhretmiş gibi davranmamız da sosyal medya toplumundaki konumumuzla ilgili. Aslında bakmayın siz, gerçek ve sanal dünyayı bilincimiz gayet iyi ayırıp birbirine karıştırmıyor. Sosyal medya toplumunun önemini kavmaışız sadece, kendi kuralları ve nizamı olduğunu, sevap ve günahları olduğunu içselleştirmişiz. Gerçek dünyada ki gibi sanal dünyada da yalnız kalmanın toplumca eziklik olduğunu düşünür olmuşuz.
Yalnız kalmaktan korkmayalım. Korkmamız gereken sevdiklerimizi, dostlarımızı ihmal etmek olmalı. Onların üstümüzde hakları var ve onlara gereken ilgiyi muhabbeti göstermemiz gerek. Ancak; kendi idrakimizin de üstümüzde büyük bir hakkı var gözden kaçırdığımız. Benliğimizi gereken şekilde değil, onun faydasız isteklerine göre şekillendiriyoruz. Sabah güne başladıktan akşam eve gelene kadar maruz kaldığımız veri girişini molalarda da telefon interneti ile, bazen faidesiz muhabbetlerle, akşam da televizyonla dolduruyoruz. Ne kadar veriye maruz kalırsak o kadar kesrete battık demek. Bu da benliğimize yükten başka bir şey değildir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İletişim Neden Önemlidir

Dumanla haberleşmeden yola çıkan insan tepede ateş yakmaya, oradan ulaklara, güvercinlere, daha sonra postaya varıp telefonla daha hızlı bir iletişim yöntemi buldu. Şüphesiz ki Graham Bell icadının günümüzdeki kullanım şeklini hayal edemezdi. Telefonun icat olduğu 18. Yüzyıl başlarından bugüne iletişim çok farklı bir boyut kazandı. Hatta sanayi üretiminin gelişip ticaret kavramının ivme kazanması, birtakım ihtiyaçların acil kategorisine girmesi neticesinde telefon da iletişim ve ticaret arasında hangisinin hangisine sebep olduğu karmaşık bir mesele olup çıktı. Bugün mevcut insanlar arası etkileşim ihtiyacının telefona yol açtığı; yoksa telefonun mu iletişimi bu boyuta getirdiği sorusu muğlak kalacaktır. Evet, telefon tarihi içerisinde faksı doğurdu. Arada telgraf gibi iletişim yolları varsa da kullanılabilirlik açısından telefona yetişemedi. Derken bilgisayarın keşfi ve ağ olayının gelişimiyle internet kullanımı başladı. Ve yaygınlaştı. Artık iletişim konusunda hiçbir şey eskisi gib

Köy Odası

Köy odası  Anadolu’da pek çok yörenin eski geleneklerindendir. Bu oda kavramını şimdiki evlerimiz gibi düşünmeyin, bu odalar ev sahibinin evin yanına kondurduğu müstakil yapılardır. Şimdilerde özellikle İç Anadolu’da kahvehanelerin dolması ile sayıları azalsa da  Barak Kültürü ’nün ana damarlarından birini oluşturması sebebiyle bizim yörede her şeye rağmen varlığını devam ettirmektedir (daha doğrusu ettirmeye çalışmakta). Köy Odası ’nın kökenini Dede Korkut’ta bulabiliriz. O dönemki otağın kullanım amacı ile bugün yörede kullanılan amacı benzerlik gösteriyor. Oba büyüklerinin istişare ve meşverette kullandığı, şölen ve büyük toplantıların yapıldığı, misafirin ağırlandığı yerlerdir. Erkek nüfusunun her yaştan fertlerinin misafir olmasa dahi bir araya geldiği, selamlıkla benzer yapılardır. Hatta eskiden erkekler zamanlarının çoğunu buralarda geçirir, böylelikle evi de kadınların rahatı için kendilerine bırakırlardı. Hoş, kadınların işten güçten ve bu odaya hizmetten çok rahat edebildi

Toplumsal Ahlak Sorununun Nedeni: Bizler

Toplumsal ahlak sorunu  belki de binlerce yıllık bir tartışmanın mirasıdır. Antik Yunan’dan günümüz Nihat DOĞAN sabah programlarına kadar her toplumda, her coğrafya da, her yaştan insan arasında  toplumun ahlak normları  gündeme gelmiştir. Tartışmalar özellikle  toplumsal ahlakın nasıl olması gerektiği noktasına odaklanmıştır. Ve insanoğlu bugüne kadar tam ahlaklı bir toplum da kuramamıştır. Görünen odur ki insanlar arası ilişkiler gün geçtikçe karmaşıklaştığından uzun süre de kuramayacaktır. Toplumsal ahlakta bireysel ahlakın da önünde yer alır. Çünkü toplum demek kabul görmek; kabul görmek demekse fedakarlık demek olduğundan bireyin ahlakının önüne çıkmıştır. Zira bir insan kendi hayatı içerisinde ahlaki olmayabilir. Ancak toplum içerisinde tartışılmasına gerek duyulmuyor ve topluma kabul ediliyorsa o birey sosyal yaşamında hiçbir sıkıntı çekmeyecektir. Aynı şekilde kendi ahlaki davranışları başarılı olmayan başka bir birey de mesele toplumsal etkileşim olduğunda, topluma uymayan