Ana içeriğe atla

Sebepsiz Zenginleşme Hikayesi

Genç yaşta köşeyi dönmenin gerçek bir öyküsü varsa eğer; ondan başkası başrol oynayamazdı. Hatta zengin olmak için, ticaret ve uyanıklık için yaratılmıştı. Hamit söz konusu olan! Uyanıklığı daha çocuk yaşta meydana çıkmıştı. Ağabeylerinin, yemeğine el atar, misafir çocukların oyuncaklarına tebelleş olurdu. İlkokulda mesela… En yakın arkadaşını saf ve kendi halinde, aynı zamanda da çalışkan birisi olarak seçmişti. Daha hayatında Sosyal Bilgiler dersi varken o kopya müessesesine giriş yapmıştı. Kimse cesaret edemezdi, edemedikleri için de öğretmen kafayı gazeteye gömer veya yazılı sırasında dışarıya çıkardı.çocuklar tir tir titrese de bizimki çalışkan arkadaşından kopya çekerek yazılılardan yüksek not alırdı. Asla bütün sorulara bakmazdı, kararında. Kendisi gibi sözlüde çuvallayabilecek, derslere parmak kaldırmayan bir öğrenci ne kadar not alabilirse o kadar.
O yaşlarda para meselesine dair fikri de yaşıtlarından fazla idi. O zamanlardan ufak tefek araç gereçlerini arkadaşları ile takas etme, sağda solda bulduğu malzemeleri bakkal ve kantinin yarı fiyatına satma temel ticaretini oluştururdu. Arada evde fazla olan şeker, çikolata yiyecek gibi çocukların dikkatini cezbedecek şeyleri de paraya çevirirdi.
Canciğer arkadaşı ile ilköğretime sonuna kadar beraber okudular. Orta öğretime geçerken birisi Anadolu Lisesini kazanırken diğeri meslek lisesine doğru yol almıştı. Hamit okul değişikliği, haşarı arkadaşlar, okul çıkışı kavgaları derken derslerle zayıf olan bağlarını iyice kopardı. Ergenliğin ondan koparmadığı tek duygu menfaatini sezme oldu. Dersler tepetaklak yuvarlandı. İlk sınıf ilk dönem on bir zayıf. Beden dersi dahi zayıftı. Zayıf olmayan dersi ufak tefek işlerini yaptığı şakacı coğrafya hocasıydı. İkinci dönem de düzeltemedi dersleri ve kendisi gibi dersle alakası olmayan pek çok sınıf arkadaşıyla birlikte kaldığı yerden tekrar etmek zorunda kaldı.
İlk yılın ona kazancı, dersten geçirmeseler de arasını iyi tuttuğu hoca sayısının artması ve kantinci oldu. İkinci yıl da onca kopya girişimine rağmen tökezleyince okul kariyeri de resmi olarak sona erdi. Bir süre babasının yanında çalışsa da babasının iş tutumunu beğenmediği için tartıştı ve okul hayatının sonlandığı yazın bitiminde babasının yanından ayrıldı. Adresi de iki yıl boyunca veresiye alışveriş için arasını iyi tuttuğu kantincinin yanı oldu. Kantinciye gidip kendi ağzıyla çalışmak istediğini söyledi. Kantinci kabul etti. Zaten bu çocuk ara ara kendisine yardım da etmekteydi. Çalışkan çocuktu Hamit.
Önce kantinciyi, ardından okul idaresini tavlamayı başardı. Yavaş yavaş okulun kalabalık öğretmen kadrosuna da kendisini sevdiriyordu. İçindeki ticari arzu da bu güven ortamında daha fazla kazanabileceğini kendisine fısıldayıp duruyordu. Ayın on beşini iple çeken öğretmen milletinden bahşişin de geldiği yoktu. Daha fazla para kazanmalı, kazanmak için de yeni metotlar keşfetmeliydi. Düşündü, düşündü, düşündü günlerce. Hatta birkaç haftasını da aldı bu düşünme.
Buldu sonunda. Kantinin arka tarafındaki malzeme odasında sigara içirtecekti. Patron başka bir okulun kantin ihalesini almış ve orasıyla uğraşıyordu. Uzun süre buraya uğramazdı. Zaten diğer elemanların başında Hamit vardı nasılsa. Projesini uygulamaya başladı. Bu keyfin tek şartı sigaranın kendisinden alınmasıydı. Tabi yer de tahsis ettiği için tek satan büfelerden daha pahalıya ürün veriyordu. Okuldaki pek çok öğretmenin, hatta teneffüste asayiş uygulaması yapan müdür yardımcılarının dahi varlığını bilmediği bu mekan cazibesiyle kısa sürede müşteriyle dolup taşar oldu. Fakat meslek lisesi orası. Talep haliyle baş ağrıtacak düzeye, daha fazla ücret teklifleri gelmeye başlamıştı. Nitekim birgün apansız gelen patron işe uyandı:
“Oğlum senin amacın ne? Ekmeğimizle mi oynayacaksın ulan? Böyle adam değildin sen?”
“Abi özür dilerim. Kusura bakma. Arkadaş hepsi. Kıramadım. Burayı merak ediyorlarmış, ben de gösterdim. Hemen sigara yaktılar. Sonra onun arkadaşı, diğerinin arkadaşı işler kontrolden çıktı.”
“Tamam, neyse. Artık kimseyi almıyorsun! Oğlum ben on dört yıldır bu okuldayım, müdür duysa ne derim ulan? Hatta ver anahtar bende dursun!
Hamit’in kazancı durmuştu. Fakat ustası para aldığından habersiz olduğu için gençlik hatası olarak olaydan yırtmıştı. Bir süre ortamı sakinleştirip olağan akışa geçtikten sonra topladığı sermayeyle yeni bir iş fikrini uygulamaya koydu. Limanda çalışan bir akrabayı ikna edip birkaç karton sigarayı ucuzdan aldı. Bunlardan hergün iki paketi cebine atıp okula götürmeye ve ucuza satmaya başladı. Daha önce pahalıya verirken şimdi okul dışındaki büfelerden daha ucuza vermeye başlayınca müşterileri yeniden çoğalmaya başladı. Tabi 216 fiyatına Marlboro içmek müşteriye cazip geldi. Hatta dal sigara satışı paket satışına döndü. Kimse yabancı sigaraların fiyatını bilmediğinden kârlı bir alışveriş başlamıştı.
Ancak bu iş riskli olduğundan Hamit satışı okul dışına taşımaya karar verdi. Alacak olanlar bir gün önceden isimlerini yazdırıyor, o da ertesi gün siparişleri getiriyordu. Allah’tan havalar soğumuştu da delik olan mont cepleri için iklim uygun olmuştu. Taşıyamayacağından fazla sipariş gelince önce patrona öğle yemeği bahanesi uydurdu. Amaç öğle arası evi bahane edip siparişleri teslim etmekti. Şimdi Hamit okulda sigara içen bütün haylazların tanıdığı tedarikçileri olmuştu. Hamit ise bu talebi nasıl karşılayacağını düşünüyordu.
Akraba, gelen sigara miktarı artınca ürkmüştü. Çocuk onun başına bela açabilirdi. O ise alt tarafı birkaç içki ve sigarayla yolunu buluyordu. Ama Hamit’te ki kafaya da hayran olmuştu. Ona yeni kapılar açtı. Hamit yaşına başına bakmadan sigara kaçakçılığı yapan N.P isimli şahısla tanıştı. Elindeki biriken paranın ufak bir kısmıyla kıyıda kalmış bir küçücük depo kiraladı. Hurdacıdan da büfe açacağını söyleyerek göstermelik raflar ve tezgah aldı. Kalan paranın tamamıyla N.P’den çeşitli markalarda sigara ve deneme amaçlı birkaç şişe içki aldı.
Bir aya kalmadan günlük satışı yüz pakete ulaştı. Dönem parasıyla elli yeni kuruş paket başına kâr, yani depo kirası bir günlük hasılattı. Pazarı hem kendisi genişletmek istiyor, hem de pazar kendiliğinden genişliyordu. Ara sıra gelen alkol siparişleri, parfüm vs. de kâra kâr katıyordu. Fakat iş gittikçe tek kişinin baş edebileceği boyuttan uzaklaşıyordu. Artık konuyu babasına açmanın zamanının geldiğini düşündü.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Köy Odası

Köy odası  Anadolu’da pek çok yörenin eski geleneklerindendir. Bu oda kavramını şimdiki evlerimiz gibi düşünmeyin, bu odalar ev sahibinin evin yanına kondurduğu müstakil yapılardır. Şimdilerde özellikle İç Anadolu’da kahvehanelerin dolması ile sayıları azalsa da  Barak Kültürü ’nün ana damarlarından birini oluşturması sebebiyle bizim yörede her şeye rağmen varlığını devam ettirmektedir (daha doğrusu ettirmeye çalışmakta). Köy Odası ’nın kökenini Dede Korkut’ta bulabiliriz. O dönemki otağın kullanım amacı ile bugün yörede kullanılan amacı benzerlik gösteriyor. Oba büyüklerinin istişare ve meşverette kullandığı, şölen ve büyük toplantıların yapıldığı, misafirin ağırlandığı yerlerdir. Erkek nüfusunun her yaştan fertlerinin misafir olmasa dahi bir araya geldiği, selamlıkla benzer yapılardır. Hatta eskiden erkekler zamanlarının çoğunu buralarda geçirir, böylelikle evi de kadınların rahatı için kendilerine bırakırlardı. Hoş, kadınların işten güçten ve bu odaya hizmetten çok rahat...

Düş Kurmak

düşler Bizi kısıtlayan, yoran, sıkıntıya sokan hep kendi isteklerimiz, kendi düşlerimiz. Öyleyse kişi insan olmanın tadını almak için isteklerinin düşlerinin de ötesine geçmeli. Geçmeli herşeyden, herşeyle yaşayarak. Herşeyden geçen ama herşeyi yaşayanlara selam olsun. Başarıda burada gizli değil midir? Ötelere bir hedef yerleştirip, sonra o hedefinde ötesine geçmek... Ondan, bundan, yardan, serden geçmek... Geçtikçe onunla, bununla, yar ile ser ile yaşamak. Herkesin hayatı farklıdır. Benim hayatım farklı, seninki farklı... Benim yaşadığım evrende senden farklı, senin yaşadığın evrende benden. Ortak bir yaşam söz konusu değil. Aynı dalga boyutunda sonsuza açık idraklerin birbirinin far mesafesine girmesi sadece.Yada biri çok görmek. Öyleyse çok görmekte düş görmenin kendisi ve kısıtlayıcı etken. Herşeyi gördüğünden ibaret sanmakta... Ne yani şimdi düş kurmak kötü birşey mi? Elbette değil... Mesele düşlerde kalmak... Derdimiz onunla olmalı zaten. Düşlerin ötesine geçebilmek he...

Bir Neslin Romanı

Anadolu gencinin öyküsü ne derece yazılmıştır? Yazıldıysa ne kadar okunmuştur? Eksikliğin sebebi hikmeti nedir? Dünün gencinin, bugünün gencinin, hatta yarının gencinin... Edebi dünyamızda en büyük eksik desek yeridir belki de. Geç algılamış olsam da şahsıma göre entellektüelliğe doğru adım atma peşinde olan kişi meseleye evvela edebiyatla girmelidir. Özellikle de romanlar... Tabi ki her romanın toplumsal bir ayna olabileceğini iddia edecek değilim. Fakat bir romanı zaman ötesine taşıyan temel özelliği ayna oluşudur. Büyük klasiklerden anladığımız budur gördüğümüz kadarıyla. Her ne kadar "Bizim romanlarımız, şarkılarımızdır." demiş olsa da Yahya Kemal'in bu tespiti ramanın tüketici popülerliği içerisinde gözden kaçmaya mahkum olmaktadır. Şiirimiz de, şarkımız da türkümüz de anlık tüketim dolayısıyla üstadın belirttiği algıyla düşünülmemektedir. Fakat bizim kendi romanımızın sayısı az olduğu için henüz bu alan yıllardır nadasa bırakılmış tarla mesabesindedir. Türkiye...