Ana içeriğe atla

Söze Dikkat Etmek

Dünya tarihi hikmet sahipleriyle doludur. Adem Peygamber’den günümüze kadar pekçok insan pekçok konuda binlerce söz söylemiştir. Herkes kendi meşrebince hayatı, insanı, toplumu, metafiziği yorumlamış; çevrelerini etkide bırakan vecizler dile getirmişlerdir. Bazen birbirlerinin tekrarına düşmüş, bazen diğerlerinin görmedikleri hakikatleri vurgulamışlardır. Bu hikmetler bazen teşbihle, bazen aşırı kapalı anlatımla, bazen ise açık ve gayet sade şekilde söylenmiştir. Söze dikkat etmek tüm kültürlerde mühim görülmüştür.
Söze dikkat etmenin hayati öneminin olması bizim gibi sözlü kültürü taşıyan bir toplum için gayet tabii normal durumdur. Bizde söz tesirli olmalıdır; konuştuğu vakit muhatabını mıhlayan adam büyük adamdır. Yarın terki diyar eylediğinde dahi arkada kalanların hatırlayacağı kelamları olmalıdır. Boş konuşan, çok gülen, abartılı jest ve mimik sahibi olan pek kabul görmez. Olgun adam sevilir, olgunluğundan dolayı da susması beklenir. Bu yüzdende bu saatlerce susabilen adamlar iki kelime edeceği zaman söyledikleri genelde ölçüp biçtiklerinden dolayı önemli beyanatlar olur. Büyüklük de bu yüzden yaş ile ilgili değil, olmuşlukla ile ilgilidir.
Maddi dünyanın iyice hayatların merkezine oturmasıyla yaşanan iletişim dönüşümü; söz söylemeyi de etkiledi elbette. Sözü tartmak, beklemek, düşünüp olgunlaştırmak gibi zihni işçilikler yerini bilinçaltının refleksif fabrikasyon üretimine bıraktığından bu yana her konuda konuşmak (benim yaptığım gibi), beyanat vermek, çıkarım yapmak ve hakim olunmayan bir konuda hemen kesin kanaate sahip olmak hepimizin ortak huyu oldu. Kesin hükmümüz işte bu yaşadığımız dünya ile doğrudan ilgili. Nasıl mı? Hem algılarımız bir insanın alabileceği verilerin üst sınırlarında gezmekte, hem de bu kadar verinin bizi hapsetmesi yüzünden herşeyi madde bazlı düşünüyoruz. Yani söylenen şeyi elle tutup gözle görebileceğimiz bir kıvama getirmeye çalışıyoruz.
E amaç bu olunca sözü tartmak, yoğurmak ve kıvamını bulunca pişirmek gibi hazırlıklar bizim için zaman kaybı oluyor. Zaman kavramımızı artık dakikalardan da küçük anlara çektik. Aklımıza gelen ve beğendiğimiz bir aforizmayı hemen sosyal medyadan duyurma peşindeyiz. Yargılıyor değilim, aynısını yapıyorum, ancak sözü başkasına beğendirir bir tavrımız ve sözün esiri olduğumuzu unutuşumuz söz konusu.
Mesela eğlenceli bir arkadaş ortamı, veya entelektüel bir grubun içerisinde, masadayız. Eğlenceli ortamda keyifli sözler ve kaliteli espiriler birbiri ardına patlıyor. Aynı şekilde entelektüel ortamda da yüksek düzey bir sohbet mevcut. Bizim bu iki ortamda da içgüdüsel olarak ilk yapmak isteyeceğimiz şey, bu halkalara dahil olmaya çalışmaktır. Aynı kalitede espiri yapmaya veya iğnelemeye çalışacağız ki bakarsınız ortamdakilere bize geldiği kadar komik gelmeyecektir. Yani espiri tutmayacaktır. Diğer tarafta ise balıklama atladığımız yüksek elit diyalektiğe girdiğimiz tez ortam için komik düşecektir. Bu duyguyu yaşadığımız anda da kendimize kızmaya başlayacağızdır. Çünkü boşboğazlık etmişizdir.
İşte; hayatın her anında söze dikkat etmek önemli. Sözümüzün muhatap için bir anlam ifade edip etmediğini düşünerek konuşmamız gerek. Aksi taktirde kendimizi yormuş oluruz, başka hiçbir faydası olmaz. Aksine yaptığımız boşboğazlığın bize mutlaka geri dönüşü olacaktır. Bu yüzden her sözün bir vebal olduğunu da unutmamak gerek. Ağzımızdan çıkan her söz bizim için potansiyel bir imtihan. Ve söz kumaştır, öyle her canımız istediğinde kesip küçültmemeye dikkat etmemiz gereken bir kumaş.
Keleci bilen kişinin yüzünü ağ ede bir söz
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz
Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı
Söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz
Kelecilerin pişirgil yaramazını şeşirgil
Sözün us ile düşürgil dimegil çağ ede bir söz
Gel ahî ey şehriyâri sözümüzü dinle bâri
Hezâr gevher ü dinârı kara taprağ ede bir söz
Kişi bile söz demini demeye sözün kemini
Bu cihân cehennemini sekiz uçmağ ede bir söz
Yürü yürü yolun ile gâfil olma bilin ile
Key sakın ki dilin ile cânına dağ ede bir söz
Yûnus imdi söz yatından söyle sözü gayetinden
Key sakın o şeh katından seni ırağ ede bir söz
Yunus Emre

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Köy Odası

Köy odası  Anadolu’da pek çok yörenin eski geleneklerindendir. Bu oda kavramını şimdiki evlerimiz gibi düşünmeyin, bu odalar ev sahibinin evin yanına kondurduğu müstakil yapılardır. Şimdilerde özellikle İç Anadolu’da kahvehanelerin dolması ile sayıları azalsa da  Barak Kültürü ’nün ana damarlarından birini oluşturması sebebiyle bizim yörede her şeye rağmen varlığını devam ettirmektedir (daha doğrusu ettirmeye çalışmakta). Köy Odası ’nın kökenini Dede Korkut’ta bulabiliriz. O dönemki otağın kullanım amacı ile bugün yörede kullanılan amacı benzerlik gösteriyor. Oba büyüklerinin istişare ve meşverette kullandığı, şölen ve büyük toplantıların yapıldığı, misafirin ağırlandığı yerlerdir. Erkek nüfusunun her yaştan fertlerinin misafir olmasa dahi bir araya geldiği, selamlıkla benzer yapılardır. Hatta eskiden erkekler zamanlarının çoğunu buralarda geçirir, böylelikle evi de kadınların rahatı için kendilerine bırakırlardı. Hoş, kadınların işten güçten ve bu odaya hizmetten çok rahat...

Düş Kurmak

düşler Bizi kısıtlayan, yoran, sıkıntıya sokan hep kendi isteklerimiz, kendi düşlerimiz. Öyleyse kişi insan olmanın tadını almak için isteklerinin düşlerinin de ötesine geçmeli. Geçmeli herşeyden, herşeyle yaşayarak. Herşeyden geçen ama herşeyi yaşayanlara selam olsun. Başarıda burada gizli değil midir? Ötelere bir hedef yerleştirip, sonra o hedefinde ötesine geçmek... Ondan, bundan, yardan, serden geçmek... Geçtikçe onunla, bununla, yar ile ser ile yaşamak. Herkesin hayatı farklıdır. Benim hayatım farklı, seninki farklı... Benim yaşadığım evrende senden farklı, senin yaşadığın evrende benden. Ortak bir yaşam söz konusu değil. Aynı dalga boyutunda sonsuza açık idraklerin birbirinin far mesafesine girmesi sadece.Yada biri çok görmek. Öyleyse çok görmekte düş görmenin kendisi ve kısıtlayıcı etken. Herşeyi gördüğünden ibaret sanmakta... Ne yani şimdi düş kurmak kötü birşey mi? Elbette değil... Mesele düşlerde kalmak... Derdimiz onunla olmalı zaten. Düşlerin ötesine geçebilmek he...

Bir Neslin Romanı

Anadolu gencinin öyküsü ne derece yazılmıştır? Yazıldıysa ne kadar okunmuştur? Eksikliğin sebebi hikmeti nedir? Dünün gencinin, bugünün gencinin, hatta yarının gencinin... Edebi dünyamızda en büyük eksik desek yeridir belki de. Geç algılamış olsam da şahsıma göre entellektüelliğe doğru adım atma peşinde olan kişi meseleye evvela edebiyatla girmelidir. Özellikle de romanlar... Tabi ki her romanın toplumsal bir ayna olabileceğini iddia edecek değilim. Fakat bir romanı zaman ötesine taşıyan temel özelliği ayna oluşudur. Büyük klasiklerden anladığımız budur gördüğümüz kadarıyla. Her ne kadar "Bizim romanlarımız, şarkılarımızdır." demiş olsa da Yahya Kemal'in bu tespiti ramanın tüketici popülerliği içerisinde gözden kaçmaya mahkum olmaktadır. Şiirimiz de, şarkımız da türkümüz de anlık tüketim dolayısıyla üstadın belirttiği algıyla düşünülmemektedir. Fakat bizim kendi romanımızın sayısı az olduğu için henüz bu alan yıllardır nadasa bırakılmış tarla mesabesindedir. Türkiye...