Ana içeriğe atla

Hırs Üzerine

İnsanın düşünme kabiliyeti en büyük silahı şüphesiz. Lakin bu silahın kullanıldığı amaç çok ama çok önemlidir. Bazen tehlikeli olur, bazen ise tek kişinin düşünceliliği birden fazla kişiye faydalı olur. Düşünce gücünün özelliğidir; fayda veya zarar noktasında illaki bir dışsallık yayacaktır.
Düşünce kişinin tek başına yaptığı bir eylem olsa da belli bir sistematiği de gerektirir. Özellikle felsefenin çıkış meselesi budur. Düşünceye sistematize etmek ve sorulara cevap verilebilecek metodu bulmak. Felsefenin olmazsa olmazı cevaplar değildir; sorunun kendisidir, sorunun cevaplanış şeklidir. Bu sorular üzerine yıllarca düşünülmüş, birtakım sistemler bulunmuş ve bu sistemler içerisinde topluma en iyi uyacağı düşünülen sistemler uygulamaya konulmuş; daha sonra bu sistemlerin aksaması durumunda insanlar düşünerek cevapladıkları aksaklıkların yerine yeni önerilerini getirmişlerdir. İnsan var olduğundan, kendisinin farkına vardığından beridir düşüncenin görevi budur.
Birde ferdin kendi düşünce dünyası vardır. Toplumsal düşünce dünyasından çok uzakta, kişinin kendi hayal, hayat, geçmiş, gelecek, aile gibi sahipliklerinin üzerine kurduğu bir düşünce dünyası. Ailesine nasıl davranacağından geçmişteki pişmanlıklarına, hayallerinden arkadaşlarıyla ilişkilerine, iş hayatından öğretmenleriyle münasebetine kadar her şey kişinin düşünce dünyasının süzgecinden geçip davranışa dönüşür. Ve insanda birtakım özellikler düşünce sonrasında kişiliğe oturur veya çıkar. Bunlardan birisi de hırstır.
Hırs; kökeninde kelime anlamı olarak hayvanlara yalatılan bir çeşit tuzun adıdır. Sözlük manası ise ‘sonu gelmeyen istek, aşırı tutku” şeklindedir. Bu yüksek doz tutkuya eskiler hayvanların yaladığı tuzun ismini vermişler. Hayvancılıkla uğraşanlar bilir; tuz koyun, keçi inek gibi hayvanlar için bağımlılık derecesinde tutku yapar. Tuza alıştırarak koyunlarını bir dağdan öbür dağa refakatsiz getirebilenden, tuz yalayarak daha da iştahlanıp ete gelen ineğe kadar sık sık karşılaşırsınız. Tuz konusunda üretici tedbirlidir.  Çünkü hayvan tuz konusunda nerede duracağını kesinlikle kestiremez ve aşırı tüketiminde ölmesi işten bile değildir. Hayvan için kullanılınca işe yarayan, fazlasında ona zararı dokunan bir eşyadır.
Adının kökeni fikir verdi değil mi hırs hakkında? Her kişinin kâh az kâh çok içinde olan, onun istediği “şey” in peşinde gidebilmesi ve başarması arzusunu kamçılayan duygudur. İnsana faydası olan ve fakat zararı dokunan… Hata yaptıran bir özelliktir. Bir şeyleri ispatlama, başarma isteği her ferde gereklidir; fakat insan arzu ederken nerde durması gerektiğini bilmelidir. Çünkü hırsın bağımlılığı başka hiçbir şeye benzemez. Evvela nefsin en büyük silahıdır. Mal sahibi, mülk sahibi olmak, makam mevkiye oturmak, hükmetmek, elde etmek, başarılı olmak… Dikkat ediniz, nefsin arzuladığı her şeyin tetikleyicisi hırstır. Azı karar; çoğu zarar hülasa.
İnsan düşünmeden edemiyor. Dünyanın faniliği her vakit dilimizdedir. Kendisi fani olan dünyanın içinde bulunan her şey de fani değil midir? Bunu nevrotik bir duruma dönüşecek kadar benimsemek, hırstan beslenmek insan hakikatine uygun mudur? Ahlaki değerler arasında konumu ne olmalıdır? Toplumumuzda hele… Çok övünülecek, adeta modern insanın olmazsa olmaz özelliği olarak görülmekte; daha çocuk pedagojisinden başlayarak mücadele içerisinde olunduğu, mücadelenin başarı şansının da hırsla doğru orantılı olduğu anlatılıp durmaktadır. Hırslı ve isteklerini elde etmeyi amaçlayan bireylerle donatılmış bir toplumun hali ne ola ki?

Hırs sahibi olup, hırslı olmamak lazımdır kanaatimizce. Hırsı kullanılabilecek bir araç olarak görmek; onun düşüncemizi ele geçirmesini önlemek gerekmektedir. Başarılı olanların içerisinde hırsla donatılmış olanlar elbette vardır. Fakat ölümsüzlüğe ulaşanlar her daim hırsını da, düşüncesini de, nefsini de kontrol edenler arasından çıkmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İletişim Neden Önemlidir

Dumanla haberleşmeden yola çıkan insan tepede ateş yakmaya, oradan ulaklara, güvercinlere, daha sonra postaya varıp telefonla daha hızlı bir iletişim yöntemi buldu. Şüphesiz ki Graham Bell icadının günümüzdeki kullanım şeklini hayal edemezdi. Telefonun icat olduğu 18. Yüzyıl başlarından bugüne iletişim çok farklı bir boyut kazandı. Hatta sanayi üretiminin gelişip ticaret kavramının ivme kazanması, birtakım ihtiyaçların acil kategorisine girmesi neticesinde telefon da iletişim ve ticaret arasında hangisinin hangisine sebep olduğu karmaşık bir mesele olup çıktı. Bugün mevcut insanlar arası etkileşim ihtiyacının telefona yol açtığı; yoksa telefonun mu iletişimi bu boyuta getirdiği sorusu muğlak kalacaktır. Evet, telefon tarihi içerisinde faksı doğurdu. Arada telgraf gibi iletişim yolları varsa da kullanılabilirlik açısından telefona yetişemedi. Derken bilgisayarın keşfi ve ağ olayının gelişimiyle internet kullanımı başladı. Ve yaygınlaştı. Artık iletişim konusunda hiçbir şey eskisi gib

Köy Odası

Köy odası  Anadolu’da pek çok yörenin eski geleneklerindendir. Bu oda kavramını şimdiki evlerimiz gibi düşünmeyin, bu odalar ev sahibinin evin yanına kondurduğu müstakil yapılardır. Şimdilerde özellikle İç Anadolu’da kahvehanelerin dolması ile sayıları azalsa da  Barak Kültürü ’nün ana damarlarından birini oluşturması sebebiyle bizim yörede her şeye rağmen varlığını devam ettirmektedir (daha doğrusu ettirmeye çalışmakta). Köy Odası ’nın kökenini Dede Korkut’ta bulabiliriz. O dönemki otağın kullanım amacı ile bugün yörede kullanılan amacı benzerlik gösteriyor. Oba büyüklerinin istişare ve meşverette kullandığı, şölen ve büyük toplantıların yapıldığı, misafirin ağırlandığı yerlerdir. Erkek nüfusunun her yaştan fertlerinin misafir olmasa dahi bir araya geldiği, selamlıkla benzer yapılardır. Hatta eskiden erkekler zamanlarının çoğunu buralarda geçirir, böylelikle evi de kadınların rahatı için kendilerine bırakırlardı. Hoş, kadınların işten güçten ve bu odaya hizmetten çok rahat edebildi

Bir Neslin Romanı

Anadolu gencinin öyküsü ne derece yazılmıştır? Yazıldıysa ne kadar okunmuştur? Eksikliğin sebebi hikmeti nedir? Dünün gencinin, bugünün gencinin, hatta yarının gencinin... Edebi dünyamızda en büyük eksik desek yeridir belki de. Geç algılamış olsam da şahsıma göre entellektüelliğe doğru adım atma peşinde olan kişi meseleye evvela edebiyatla girmelidir. Özellikle de romanlar... Tabi ki her romanın toplumsal bir ayna olabileceğini iddia edecek değilim. Fakat bir romanı zaman ötesine taşıyan temel özelliği ayna oluşudur. Büyük klasiklerden anladığımız budur gördüğümüz kadarıyla. Her ne kadar "Bizim romanlarımız, şarkılarımızdır." demiş olsa da Yahya Kemal'in bu tespiti ramanın tüketici popülerliği içerisinde gözden kaçmaya mahkum olmaktadır. Şiirimiz de, şarkımız da türkümüz de anlık tüketim dolayısıyla üstadın belirttiği algıyla düşünülmemektedir. Fakat bizim kendi romanımızın sayısı az olduğu için henüz bu alan yıllardır nadasa bırakılmış tarla mesabesindedir. Türkiye