Ana içeriğe atla

Biraz Saygı

Yaşıyorsunuz değil mi? Öğrencisiniz, işiniz var, cocuklar büyüyor vs. Kiminiz eve hırsız girmesinden, kiminiz terkedilmekten, kiminiz okulu uzatmaktan korkar. Hepinizin ortak korkusu da bir canlı bombaya, bir terör olayına denk gelmek bu sıralar. Hayat fazla güzel değil mi bombayla ölmek için?
İşte siz rahat edin diye, güzelce metrobuse binip işe, otobüse binip ailenizin yanına, stadyum doldurup maça, pazar tatilinde AVMlere, bayram tatilinde memlekete gidin diye yiten canlar var. Evet onlar. Adı asker, adı polis olan canımızın bekçileri. Biliyorum hamasete giriyor, kabak tadı veriyor ve de. Askeri, polisi anlatmak, şehit olduğuna dikkat çekmek ucuz kaçıyor. Fakat sebebi hikmeti biraz da siz değil misiniz?
Silah patladığı vakit kulağını kapatan narin kızlar, halı saha maçında takım arkadaşı kendisinden az koşunca ona fırça atan delikanlılar! Çoğu sizin yaşınızda onların. Onlar şu an hayal dahi edemeyeceğiniz kadar silah sesi duyuyor, hiç yorulmadığınız kadar koşuşturuyorlar mermilerin cirit attığı yıkık sokaklarda. Biliyorsunuz değil mi? Onların da hayalleri, ümitleri, gelecek planları var. Kimi atanamayan öğretmen, kimi liseden sonra bir an önce ekmeğini kazanmak zorunda olan yağız delikanlı, kimi hayata karşı risk alamayacak kadar mecburiyetten polis olmuş iktisat işletme öğrencisi. Bizler gibiler. Bizden çok çalışıyor, sizlerin en büyük korkusundan daha büyük korkunun sahibi olarak iş akitleri sonlanıyor, ölümle. Hayasız bir düşmanın şeref yoksunu patlayıcılarıyla.
Onların da kavuşmak istedikleri sevgilileri var, onlar da takim tutuyor ve her hafta hakemleri eleştiriyor, onlar da öğrencilik anılarıyla geçmişe iç geçiriyor, onlar da annelerinin yanında kuzudan farksız oluyorlar.
Hulâsa; bir koca memleketin mesuliyeti var çelik yeleklerin altında. Şu insanlara artık biraz saygı, biraz duyarlılık, biraz derdine ortak olma gayesi... Sizden sokağa çıkıp infial yaratmanızı isteyen yok. Hangisine sorarsanız sorun, tek istedikleri dua. Kalpten bir "Allah yardımcıları olsun" temennisi.
Ve biraz saygı, şu sosyal medyada Norveç'te yaşıyormuş gibi nevrotik hareketlerden uzak durmak...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Köy Odası

Köy odası  Anadolu’da pek çok yörenin eski geleneklerindendir. Bu oda kavramını şimdiki evlerimiz gibi düşünmeyin, bu odalar ev sahibinin evin yanına kondurduğu müstakil yapılardır. Şimdilerde özellikle İç Anadolu’da kahvehanelerin dolması ile sayıları azalsa da  Barak Kültürü ’nün ana damarlarından birini oluşturması sebebiyle bizim yörede her şeye rağmen varlığını devam ettirmektedir (daha doğrusu ettirmeye çalışmakta). Köy Odası ’nın kökenini Dede Korkut’ta bulabiliriz. O dönemki otağın kullanım amacı ile bugün yörede kullanılan amacı benzerlik gösteriyor. Oba büyüklerinin istişare ve meşverette kullandığı, şölen ve büyük toplantıların yapıldığı, misafirin ağırlandığı yerlerdir. Erkek nüfusunun her yaştan fertlerinin misafir olmasa dahi bir araya geldiği, selamlıkla benzer yapılardır. Hatta eskiden erkekler zamanlarının çoğunu buralarda geçirir, böylelikle evi de kadınların rahatı için kendilerine bırakırlardı. Hoş, kadınların işten güçten ve bu odaya hizmetten çok rahat...

Düş Kurmak

düşler Bizi kısıtlayan, yoran, sıkıntıya sokan hep kendi isteklerimiz, kendi düşlerimiz. Öyleyse kişi insan olmanın tadını almak için isteklerinin düşlerinin de ötesine geçmeli. Geçmeli herşeyden, herşeyle yaşayarak. Herşeyden geçen ama herşeyi yaşayanlara selam olsun. Başarıda burada gizli değil midir? Ötelere bir hedef yerleştirip, sonra o hedefinde ötesine geçmek... Ondan, bundan, yardan, serden geçmek... Geçtikçe onunla, bununla, yar ile ser ile yaşamak. Herkesin hayatı farklıdır. Benim hayatım farklı, seninki farklı... Benim yaşadığım evrende senden farklı, senin yaşadığın evrende benden. Ortak bir yaşam söz konusu değil. Aynı dalga boyutunda sonsuza açık idraklerin birbirinin far mesafesine girmesi sadece.Yada biri çok görmek. Öyleyse çok görmekte düş görmenin kendisi ve kısıtlayıcı etken. Herşeyi gördüğünden ibaret sanmakta... Ne yani şimdi düş kurmak kötü birşey mi? Elbette değil... Mesele düşlerde kalmak... Derdimiz onunla olmalı zaten. Düşlerin ötesine geçebilmek he...

Bir Neslin Romanı

Anadolu gencinin öyküsü ne derece yazılmıştır? Yazıldıysa ne kadar okunmuştur? Eksikliğin sebebi hikmeti nedir? Dünün gencinin, bugünün gencinin, hatta yarının gencinin... Edebi dünyamızda en büyük eksik desek yeridir belki de. Geç algılamış olsam da şahsıma göre entellektüelliğe doğru adım atma peşinde olan kişi meseleye evvela edebiyatla girmelidir. Özellikle de romanlar... Tabi ki her romanın toplumsal bir ayna olabileceğini iddia edecek değilim. Fakat bir romanı zaman ötesine taşıyan temel özelliği ayna oluşudur. Büyük klasiklerden anladığımız budur gördüğümüz kadarıyla. Her ne kadar "Bizim romanlarımız, şarkılarımızdır." demiş olsa da Yahya Kemal'in bu tespiti ramanın tüketici popülerliği içerisinde gözden kaçmaya mahkum olmaktadır. Şiirimiz de, şarkımız da türkümüz de anlık tüketim dolayısıyla üstadın belirttiği algıyla düşünülmemektedir. Fakat bizim kendi romanımızın sayısı az olduğu için henüz bu alan yıllardır nadasa bırakılmış tarla mesabesindedir. Türkiye...