Aileden bırakacak kimse yoksa valizler zorlukla otobüsün
kalkacağı perona getirilir. Bazı yörelerde valizinizle otogarla görüntü
verdiğiniz vakit sağdan soldan firmaların çığırtkanlarının buyurgan
tacizleriyle karşı karşıya kalırsınız. Hemen en iyi yöntemi söyleyeyim size,
biletiniz elinizde olacak, takı setini teşhir eden yeni gelin gibi olacaksınız.
Başka yolu yok bu yüksek özgüvenli arkadaşlardan kurtulmanın. Sonra alimallah
kendinizi Diyarbakır, Antalya gibi hiç gitme niyetinde olmadığınız yerlerin
otobüsünde bulabilirsiniz.
Valizi yirmili yaşlarda, kendi hayat görüşüne göre şık
giyinmiş bir muavine teslim edersiniz. Muavin perona yanaşan otobüsün kalkışına
yarım saat açar bagajları. Kendi kafasında kurduğu bir nizama göre valizleri
yükler. Yüklemeyi yaparken valizleri de inceden yoklar. Hem valizin kendisini
sakatlayabilecek kadar ağır olma ihtimali vardır, hem de kokacak, dökülecek
eşyalar ve sonrasında yaşanacak olanların önüne geçme derdindedir. Böyle riskli
yükler ekstradan da gelir demektir aynı zamanda. Bagaj fişinizi alıp otobüs
kalkmadan atıştırmalık bir şeyler alırsınız. Fiyatlar da pahalıdır. Otogar
büfelerinin içerisinde ucuz olan pek görünmemiştir. Zabıta ofisi yirmi metre
ileridedir hâlbuki. Kartelleşmenin, vahşi kapitalizmin en belirgin olduğu yerlerdir.
Odak kârdır, ne kimseye yardımcı olunur, ne soru sorana cevap verilir. Dilimizi
bilmiyor gibidirler. Okuma yazma bilmez bir teyze görürsünüz. Gayriihtiyari
biletine bakıp peronunu tarif edersiniz. Teyze yine bulamaz, Allah’tan firma
çalışanları ya da şoförler ona yardımcı olurlar.
Otobüs çalıştırılmıştır. Bu ilk davettir. Sağa sola saçılmış
yolcular yavaş yavaş otobüsün ön tarafına yığılmaya başlarlar. Ya askere giden
vardır, ya ailesini ziyaret etmiş başka şehirde ikamet eden, ya da üniversite
kazanıp evden ilk kez ayrılan bir genç. Ve onlarca neden. Uğurlamaları milletçe
pek sevmeyiz ama kimseyi de seremonisiz göndermeyiz. Dualar, sarılmalar,
gözyaşları… her yolcuya muamelemizdir. Ve bir dizi de öğütler… Tavsiye değil,
öğüt yalnız. Nasihat; kadim medeniyetimizin edebiyatında önemli yer tutar.
Bizde herkes birbirine öğüt verir. Kız çocuklarımıza bile “aslan gibi git,
gel!” deriz biz. Kim bilir, belki de uğurlamaları da nasihat ortamı sağlaması
yüzünden çok severiz.
Gitme vakti artık gelmiştir. Bilet tekrar kontrol edilip yer
bulunur ve yan koltuktaki yol arkadaşımıza mesafeli bir selam verilir. Yol
arkadaşlarımız da her yolculukta farklı bir karakterdir. Kimi zaman yol boyu bir
şeyler anlatmak isteyen yaşlı bir amca. Kimi zaman gazetesini haşırtıyla açıp bizimle
de paylaşan ve dizüstü bilgisayarını koltuğun önüne koyan orta yaşlı, bazen
kafasını kitaptan kaldırmayan okur, bazen mal mülk sahibi kodaman, bazen ise
yol boyu tuvalete dahi kalkmayan, yaşadığından şüpheye düşebileceğiniz biri.
Evet, sadece biri. Siz ayaklarınız uyuşur ve omuriliğiniz ağrıyıp molayı
kollarken o sadece sağdan sola birkaç milimlik dönüşle uykunun bilmem kaçıncı
evresine geçmektedir. Öğleden sonra kalkan otobüste iseniz bir de kucağındaki
yaramaz çocuğu zapt etmeye çalışırken sizin kısmın perdesiniz kendi tarafına
çeken abla vardır arkanızda. Kucağındaki çocuğun size sürprizi vardır. Kendini
geceye saklamaktadır. Zira o çocuk gündüz yol ile yoldan geçenlerle
ilgilenirken gece yarısı mesaisine başlayıp ağlama nöbetine girecektir. Sizin
ise tam molada gözleme yiyip ayran içerek uyku aradığınız o saatlerde. En iyi
ihtimal saçınızı çekmesidir. Ağlamasından iyidir, en azından annesi zapt
edebilir farkına varırsa. Ama ağlarsa başınız sağ olsun çünkü o baş ertesi gün
de ağrıyacaktır.
Otobüsün kalkışı üzerinden yarım saat geçmiş ve otobüs
otobana çıkmıştır. O zaman muavin ikrama başlar. Biraz daha kurumsal firmalarda
servis arabası bulunur ve ikramlar arabaya dizilir. Daha az kurumsal ve köy
otobüslerinden hallice olanlarda ise önce bardaklar dağıtılır, sonra çay kahve
sıcak su, en son kola veya gazoz. Bazen kola olmaz, bazen gazozu otogarda
muavin hamallardan birine verir. İkramda glikozdan genzi yakan bir kek vardır.
Evet, çoğu ezilmiştir. Ezilmeyenler zaten bayatlıktan sizin müdahalenizde dökülecektir
etrafa. Bu kekler çoluğa çocuğa verilir diye, acıkınca yenilir diye, kaç
annenin, kaç teyzenin, kaç ninenin çantasında berhava olmuştur Allah bilir.
Sıcak su yarım konulunca itiraz eden olur, ikinci kolayı içmek için muavinle
arasını sıkı tutmak isteyen olur. Olur da olur. Bu ikram ritüeli bize kıtlık
zamanları olabilecekleri de biraz anlatır sanki. Çünkü karneyle dağıtılıyor
gibidir. Zaten mazotu kaçak olduğu için egzozun etrafı simsiyah otobüsleri olan
firma ikramdan kâr etmeyi kesinlikle kafasına koymuştur. Kesinlikle çocuk dahi
olsa bir dizi diplomatik temas olmadan fazlası yasaktır.
Otobüsün ilk durduğu yer yakın şehirdeki küçük otogar olur. Otobüs
gelmeden hazırlatılmış yolcular muavinin çevik hamleleriyle otobüse bindirilir,
bagajları yine muavince yerleştirilir. Bu arayı ise uzun sigarasını yakıp güneş
gözlükleriyle otobüsün en yetkilisi şoför değerlendirir. Her önüne gelenle
muhatap olmaz, daha çok o şehirdeki firma yetkilileriyle içeriğini hiçbir zaman
kestiremeyeceğimiz gizlilikte muhabbete dalar kısacık sürelerde. Tabi bu kısa
araya ve muavinin hoparlörde hoş bir seda vererek yapmaya çalıştığı ısrarlı
anonsa rağmen sigara sıkıştıran, tuvalete giden yolcular bulunur. Anonsa kulak
verirsek otobüs hareket halindedir; fakat iyimser tahmine göre on beş dakika
kadar orada duracaktır. Sonra yolcu bindiren ofisin çalışanı çıkar, sayımını
yapar, hayırlı yolculuklar diler ve otobüs geri geri hareket etmeye başlar. Muavin
ise beklenmez, o otobüsü geri çıkardığı vakit hareket eden otobüse kesinlikle
hareket halindeyken zıplayarak binmelidir! Belki de bir meslek gerekliliği,
belki de yeterlilik testi.
Hava kararmıştır. Gündüzün asfalt, yeşil ve toprak renkleri
yerini gecenin gizemine bırakmıştır. Artık tarlalarda çalışan köylüler değil,
birbirine bitişik köy hanelerinden sızan ışıklar, karşı şeritten başka
menzillere giden başka araçların yolu yoklayan farları gözünüze takılır. Tabi birde
yıldızlar. İnşallah cam kenarında gece seyahat ederken havaya bakmayı akıl
etmişsinizdir. Belki de yolun efsunundandır, görmediğiniz kadar yıldız gözünüze
takılacaktır. Hele birde otobüsün istikameti yönünde ay doğuyorsa… değme
yönetmene kariyer yaktıracak, en donanımlı dijital stüdyolarda ayarlanabilecek
bir stüdyonun baş aktörü olursunuz. Ara sıra yokuş inerken çıkan rötarder sesi,
başı yana düşünce kendi horultusuna uyanan mahcup vatandaş, ikinci tur ikrama
dönen muavin…
Gece yarısı molasının vakti gelmiştir. Bu molalar ki her
dimağda bir anı bırakmıştır. İlginç şekilde çoğu bir İç Anadolu şehrine denk
gelir. Herkes otobüsten iner. Bunu fırsat bilen muavin sanki bütün iş
hayatından intikam alırcasına kapıları kapatır ve sizi o ayazla baş başa
bırakır. Tuvalet ihtiyacı sonrasında bir şeyler yeme vakti gelmiştir. O dinlenme
tesisleridir ki fiyatlandırmada bize
otogar büfelerini dahi hatırlatırlar. Çorba ve pilav ikilisi yirmi TL’yi,
gözleme ve ayran on TL’yi bulmaktadır. Ayrıca tuvalet minimum bir TL’dir. Paranın
geçmediği adamlar ise otobüs mürettebatıdır. Gece olduğu için güneş
gözlüklerini çıkarmış kaptanın garsonlarca ayrı bir köşeye buyur edilmesi ise
akşam ezanından beri bizde acabaya düşen karizmasını tekrar tavan yaptırır. Sade
vatandaş bu bayat yemek pahalılığından minimum harcamayla kurtulma gayesinde
iken kaptanın masası dolu doludur. Ufak tefek kalan eksikleri ise sizi pek
takmayan garsonlarla kanka olmayı başarabilmiş muavinin istekleri tamamlar. Mesleki
tatminlerinin zirveye çıktığı yerlerdir dinlenme tesisleri.
Yemeğinizi yiyip dışarı sigara içmeye çıktığınızda ise hiç
anlam veremeyeceğiniz bir soğuk sizi karşılar. Karasal, sert bir ayaz ve bu
ayazda var olma mücadelesi veren tişört giymiş sizler. Meraktan bindiği masaj
koltuğunun keyfini sürenler, elindeki soğumuş çayı satma derdindeki garson ve
onun arkasında ücreti tahsil eden kemerinde cüzdanla hazinedar, yan yana taşa
oturmuş okul arkadaşları, telefonda sanırım sevgilisiyle konuşan kızlar,
otobüsün yıkanmasını seyreden bir grup, alışveriş yapmayacağı markette
çocukları dolaştıran ve çocuklarının her isteklerine hayır diyen anne. Ve siz…
ve o soğuk. Cildinizin nem oranını düşüren, dışarıda kalan parmaklarınızı
donduran, hâlbuki dinlenme tesisi çalışanlarının hiç takmadığı, yolcuların da
zamanla kabul ettiği o soğuk. Molanın bitimine on beş dakika vardır ve otobüs
kapısı kapalıdır. Yıkama bitsin diye beklersiniz. Biraz ısınma ve uyuşan
ayaklarınızı ısıtmak amacıyla volta atmaya başlarsınız. Birkaç evcil hayvan
görürsünüz, otobüslerin yıkandığı hortuma ayağınız takılır, pis bir mazot
kokusu ayazın oksijenine karışarak genzinizi yakar. Yanından geçtiğiniz dayı
yanındaki yol arkadaşıyla samimiyeti ilerletmiştir ve askerlik anılarını
anlatıyordur.
Otobüse binme vaktiniz gelmiştir. Koltuğunuzda yerinizi
alırsınız. Sizinki hâlâ uyuyordur. Hafif bir uyku bastırır. Aklınızdan belirli
belirsiz düşünceler, uyku öncesi tefekkür çabaları geçer. Belki de uyuyorsunuzdur
o sıra. Ama arkadaki afacan da mesaisine başlamıştır. Durmaya da niyeti yoktur.
Ağlamayı tercih etmiş olabilir. Ağlamıyorsa annesini uyutmuş sizin saçınızla,
kulağınızla oynuyordur. Koltuk televizyonunu açarsınız, belki biraz müzik. Yavaş
yavaş uykuya doğru gözleriniz salınır.
Gözünüzü açtığınızda artık yol bitmek üzeredir. Yanınızdaki
hâlâ uyuyordur, afacan, çok konuşan amca, muavin hep uyumuştur. Yolun bittiğini
ima eden bazı noktalar vardır. Mesela İstanbul’a giden için Körfez artık yolun
bitimidir. O noktadan sonraki durmalar, trafik vs. sizi pek rahatsız etmez. Ve biter
yol. O kadar yolu sanki gitmemiş gibi bütün yolcular sabırsızca bagajın önünde
muavinin başına üşüşür. Çocuklara geldikleri anlatır, karşılamaya gelenlerle
sarmaş dolaş olunur, valizlerin tekerlek sesleri, çığırtkanların gürültüsü,
seyyar satıcılar, el arabaları ile ekmek peşinde koşanlar eşliğinde bagajdan
valiz alınır ve kaptanın uzun sigarasının dumanı teneffüs edilerek otobüs
yolculuğu bitirilir.
Yorumlar
Yorum Gönder