Ana içeriğe atla

Sınavlara Not...

Bizim ülke gençleri yaşam konusunda dünyanın en bahtsızlarından. Sebebi ise tüm yaşam alanının sınavlardan ibaret olması. Biz ilk okul sıralarındayken Anadolu Lisesi (o dönemler ortaokuluda vardı Anadolu Lisesi'nin beşinci sınıfın sonunda girilirdi hatırlarsanız) sınavları... Evet yalnızca 12 yaşında iken başlıyordu mücadele yani. 12 yaşında testler, denemeler.... Sonra ortaokul (şimdilerin 8. sınıfı) sıralarında yeniden sınav meselesi önümüze geldi. Fen ve Anadolu lisesi sınavları yine. Bu sefer mücadele daha zor olmuştu ve daha sıkı bir gereklilik arz etmekteydi çalışma. Yarış kızışmıştı. Üstelik artık geri dönülmez bir yolun girişiydi sınav..
Bu savaşı (pardon sınavı) öğrencilerin  ailelerinin belirli bir kısmı aşırı önemsedi, bazıları çocuğun seviyesini ölçme şansı olarak gördü, kimisi ise önemsemedi diğerleri kadar. Ama çocuklar için bu 14 15 yaşları şartların daha da çetinleştiği zaman oldu.
Evet, artık lise başlamıştı. Lise, yani üniversitenin öncesi... Maalesef ülkemizde lise eğitimi bundan ibaret. Üni öncesi sıradan bir zorunluluğu olan okul demek lise bizim memlekette.. Ha birde üniversite sınavında iyi bir ek puan getirecek olan okul. Tabi birde öğrenciler arası kast sisteminin iyice oturduğu yerdir lise. Yetenekleri keşfedilip geliştirilmiş, standartların çok üzerinde eğitim gören Fen Liseli ile yurdumun 3000 nüfuslu, hasbelkader derslerinde hocası olmayan düz liselisi aynı sınava girmekte olsalar da, kast sistemi dolayısı ile başarıları ile okulları doğru orantılıdır. Ya da ekonomik durumu iyi olan bir ailenin özel derslerle hazırlanan çocuğu ile dershaneye dahi gitmeyen fakir bir asgari ücretlinin çocuğu...
Bütün bu gerçeklikler içinde lise hayatıda üniversiteye odaklı biter. Ve üniversite maratonu olan son sınıf yaşanmaya başlar. Artık dershaneler dolup taşmaktadır. Denemeler, yaprak testler, gecer dersleri, etüdler, falanlar filanlar. Eğitim dershaneden ibaret olmuştur. Okul mu? Okul ve okul öğretmenleri "haddini bilişin mütevazılığıyla" kenara çekilmişlerdir. Ders bile işlemezler öğrenciler derslerde test çözsün de sınav kazansın diye.
Bu maraton bittiğinde öğrenci bir anda aşırı rahatlamıştır. Böylesi sıkışık fikstürden çıkan takımlar misali sonraki maçlarını kaybedecektir. Çünkü artık üniversiteye gelmiştir. Doğru düzgün hayal dahi etmediği, hayal etmeden sadece kazanmak için çalıştığı(yarıştığı demek daha doğru olur sanırım) üniversiteye. E üniversite için bir hayali olmayınca haliyle büyük bir bocalamanın içerisine girmiştir. Aşırı serbestiyet ve rahatlık onun için önceleri gezip tozma, takılmak kendi deyimiyle; sonraları maddi gücünü aşmamak için sadece oturup yatma fiilli bir üniversite hayatı başlattı ona. Amaç üniversiteye girmekti ve amaç hasıl olmuştu, yani çalışma türü fiillerin gerekliliği kalmamıştı. Tabi bu yatışın bedeli olarak aşırı yüklenilen vize final zamanlarını saymazsak. Esasen üniversite hayatı başlı başına bir trajedi...
Sonra 3. sınıftan sonra öğrenci bir şehit efsanesi olarak adını duyduğu KPSS ile tanışmaya başlar yavaş yavaş. Yeni bir yarış gelmektedir, farkındadır. Ama daha rahatlığın içindedir. Sonra 4. sınıfa geldiği vakit ufaktan bakınaya başlar sınav için. Anlatılanları dinlemeye, içeriğini öğrenmeye, teknik konularını kavramaya çalışır. Fakat rahatlık artık sorumsuzluktan ziyade yarışmaya isyan şekline dönüşmüştür. Yani öğrencinin başlardaki rahatlığı ile son sınıf rahatlığı farklı olmuştur. Neyse konuya dönersek; bu şartlar altında 4. sınıf sonunda "tanıma amaçlı" sınava girer öğrenci. Fakat bu sınav ne YGS ne ÖSS ne OKS, hiçbir sonu "S" ile biten üç harfli kısaltmalarla imgelendirilmiş sınavlara benzememektedir. Öğrencininse hayatı bir koşuşturma, bir maratondan ibaret olduğu için, "zoraki bir öz güvenle" hazırlanmaya karar verir bu yeni ve bambaşka sınava.
Artık zaman değişmiş, şartlar ve rakipler değişmiş, her an herşeyin olabileceği, ya da hiç birşeyin olamayabileceği bir yarış başlamıştır. Kalemlere uçlar konur; içeriği ve şekli değişmiş soru bankaları, yaprak testler denemeler ortaya çıkarılır ve bir köşeye konur. Yine onlara çok iş düşecektir. Yurdum gencinin hayatının dönüm noktalarında çok ayrıdır bu soru bankalarının yeri. Onlar candırlar, canandırlar. Onlara başlamadan önce konu tekrarları yapılır. Ama dedik ya şartlar değişti; konular oku oku, çalış çalış bitmez. 4 dersten girdiği sınavlar artık sadece başlama vuruşu olmuştur. İrili ufaklı 17 tane derse çalışıp hazırlanması gerekiyordur. Ve ağır aksak hazırlanır çaresiz.
Henüz değil, KPSS herşeyin bittiği sınav değildir. Daha ondan sonrası çoktur. Biz virgülümüzü olduğumuz yere koyalım dedik. Evet, 85-90 doğumlu her öğrenci ufak tefek rütuşlarla da olsa bu süreci böyle yaşamıştır. Ve yaşamaktadır. KPSS; tıpkı diğer sınavlar gibi bir hayat memat meselesi olarak önlerinde durmaktadır. Tüm hayat memat kavgasında olanlara selam olsun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İletişim Neden Önemlidir

Dumanla haberleşmeden yola çıkan insan tepede ateş yakmaya, oradan ulaklara, güvercinlere, daha sonra postaya varıp telefonla daha hızlı bir iletişim yöntemi buldu. Şüphesiz ki Graham Bell icadının günümüzdeki kullanım şeklini hayal edemezdi. Telefonun icat olduğu 18. Yüzyıl başlarından bugüne iletişim çok farklı bir boyut kazandı. Hatta sanayi üretiminin gelişip ticaret kavramının ivme kazanması, birtakım ihtiyaçların acil kategorisine girmesi neticesinde telefon da iletişim ve ticaret arasında hangisinin hangisine sebep olduğu karmaşık bir mesele olup çıktı. Bugün mevcut insanlar arası etkileşim ihtiyacının telefona yol açtığı; yoksa telefonun mu iletişimi bu boyuta getirdiği sorusu muğlak kalacaktır. Evet, telefon tarihi içerisinde faksı doğurdu. Arada telgraf gibi iletişim yolları varsa da kullanılabilirlik açısından telefona yetişemedi. Derken bilgisayarın keşfi ve ağ olayının gelişimiyle internet kullanımı başladı. Ve yaygınlaştı. Artık iletişim konusunda hiçbir şey eskisi gib

Köy Odası

Köy odası  Anadolu’da pek çok yörenin eski geleneklerindendir. Bu oda kavramını şimdiki evlerimiz gibi düşünmeyin, bu odalar ev sahibinin evin yanına kondurduğu müstakil yapılardır. Şimdilerde özellikle İç Anadolu’da kahvehanelerin dolması ile sayıları azalsa da  Barak Kültürü ’nün ana damarlarından birini oluşturması sebebiyle bizim yörede her şeye rağmen varlığını devam ettirmektedir (daha doğrusu ettirmeye çalışmakta). Köy Odası ’nın kökenini Dede Korkut’ta bulabiliriz. O dönemki otağın kullanım amacı ile bugün yörede kullanılan amacı benzerlik gösteriyor. Oba büyüklerinin istişare ve meşverette kullandığı, şölen ve büyük toplantıların yapıldığı, misafirin ağırlandığı yerlerdir. Erkek nüfusunun her yaştan fertlerinin misafir olmasa dahi bir araya geldiği, selamlıkla benzer yapılardır. Hatta eskiden erkekler zamanlarının çoğunu buralarda geçirir, böylelikle evi de kadınların rahatı için kendilerine bırakırlardı. Hoş, kadınların işten güçten ve bu odaya hizmetten çok rahat edebildi

Bir Neslin Romanı

Anadolu gencinin öyküsü ne derece yazılmıştır? Yazıldıysa ne kadar okunmuştur? Eksikliğin sebebi hikmeti nedir? Dünün gencinin, bugünün gencinin, hatta yarının gencinin... Edebi dünyamızda en büyük eksik desek yeridir belki de. Geç algılamış olsam da şahsıma göre entellektüelliğe doğru adım atma peşinde olan kişi meseleye evvela edebiyatla girmelidir. Özellikle de romanlar... Tabi ki her romanın toplumsal bir ayna olabileceğini iddia edecek değilim. Fakat bir romanı zaman ötesine taşıyan temel özelliği ayna oluşudur. Büyük klasiklerden anladığımız budur gördüğümüz kadarıyla. Her ne kadar "Bizim romanlarımız, şarkılarımızdır." demiş olsa da Yahya Kemal'in bu tespiti ramanın tüketici popülerliği içerisinde gözden kaçmaya mahkum olmaktadır. Şiirimiz de, şarkımız da türkümüz de anlık tüketim dolayısıyla üstadın belirttiği algıyla düşünülmemektedir. Fakat bizim kendi romanımızın sayısı az olduğu için henüz bu alan yıllardır nadasa bırakılmış tarla mesabesindedir. Türkiye