İnsan
nankördür demek kolaya kaçmak aslında. Yazın serinlemek istediğinde kışı anımsaması;
kışın her taraf buza teslim iken yaz bronzlaşmasını anması yıllardır süren bir
deveran olduğundan olsa gerek bu mevsim muhabbetlerinde çok kez “İnsan
nankördür” önermesi herkesin zihnine yerleşmiş durumda. Hâlbuki eskiler ne de
kolay çözmüş işi: “Allah’ım yazımızı yaz, kışımızı kış et.” Devirler arası
fark. Birinin şikâyetçi olduğunu diğeri duayla kabullenmiş. Yine de şimdiki
insanın kötülüğünden dem vuracak değilim. Zira insanı serzenişe sürükleyen kuru
bir beğenmemezlik değil kanımca. İnsanı mevsim serzenişine sürükleyen bizatihi
hasrettir. Hatta “İnsan Hasrettir.”
Tasavvufta
insan hakikatini arar. Hakikatinin
güzelliğini ilk gördüğü Bezm-i Elest’te o kadar etkilenmiştir ki; o andan sonra
gördüğü her güzellikte rabbinden bir parça bulmaya çalışır denir. İçte yanan
bir hasret ateşi vardır. Tüm sanat, estetik, ahlak meselesi daha güzele, en
güzele yol alıştan ibarettir. Bir nesneyi güzel görme ve güzelleştirme çabasının
tüm tasası, hatta güzel günler, mutluluklar, sevinçler hep hasretin oluşturduğu
kuvvenin dışavurumudur. Mesnevi Ney’in hasretiyle başlar mesela. En güzel
şarkılar, şiirler hep hasret temalıdır. Tarih ilmi dahi hasretten ibarettir.
Vaktin birinde yaşanmış altın çağlara hasret.
İnsanı olgunlaştıran bir
duygudur. Acıtır canını. Acıtması, yakması boşuna değildir. Bu şekilde insanı
pişirir. Hasret çekmeyen biri yok kadar azdır. Fakat insanın hasreti ne kadar
az ise kesreti o kadar çoktur. Çünkü insanın hakikatinden bir iksir barındıran
saklama kabı ışıksız bir kilerde diğer eşyaların arasında alelade atılmış
durmaktadır. Tohum nasıl gün ışığı görmeden bitkiye dönüşemezse hasrette bu
eşya kalabalığından çıkartılıp göz önüne getirilmezse hiçbir zaman potansiyelini
tetikleyemeyecek; insan da daldığı eşya âleminde eşyalardan farkı olmayan bir
“şey” olarak iyiden, güzelden, hakikatinden uzak olarak kaybolup gidecektir.
Yorumlar
Yorum Gönder