Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Sonbahara Giriş

Şanslı bir adamım. Kışın karbonnmonoksit yükünü saymazsak mevsimlerin üçünde işyeri servisine ıhlamur ağacının gölgesinden binerim. Etrafına inat gölgesine bir sakinlik bahşetmiştir. Hele ki ilkbaharda bulunduğu kaldırıma da güzel bir koku verir tıpkı diğer ıhlamurlar gibi. Taze yaprağının kurutulup çayı da cabasıdır. Bu sabah yine gölgesine vardığım zaman yeşilinin ton değiştirdiğini gördüm. Daha da dikkatli bakınca yapraklarının artık yolculuğa hazırlık için içlerine kapandıklarını farkettim. Yolculuğa, yani mevsimin dönüşüne. Tıpkı göçmen kuşlar gibi onlar da kıştan kaçmaya hazırlanıyorlar. Sonbahar geldi yani, göçlerin ve kaçışların mevsimi. Ihlamur bana herşeyin gelip geçici olduğunu hatırlatırken son sortilerin yapıldığı tatil beldelerini düşündüm. Çok kısa bir süre sonra, hatta bazıları şimdiden, terkedilmişliğe alışmaya çalışacaklardır. Ağır bir yazdan çıkacak, defalarca tepeleme dolup boşalmaktan yeşil rengi sigara külü ve çay telvelerinden oldukça bulanık griye dönmüş çö
En son yayınlar

İmkanlar Distopyası

Kendiyle hiç hesaplaşmayanlar tanıyorum. Hani yastığa başını kouduğunda dahi düşünmekten kaçmak için için film izleyen, uykudan önceki son algısı diğer insanların paylaşımları olan insanlar tanıyorum. Benim de dahil olduğum büyü bir kitle bu. Düşünmekten kaçan, düşünceden kaçan, sözüm ona meşgul, günün yirmi dört saat olmasından şikayet eden insanlar olup çıktık iyice. Eskiden nelerden şikayet edilirdi? Mesela; televizyon… özel kanallarla birlikte yaygınlaşıp hayatın tam merkezine oturduğu zamanlar şikayetler muhabbetin bitmesinden olurdu. Alışkın değildi insanlar. Hatta kültürün çok konuşmayı kötü saydığı bir dünyanın içine hiç durmadan konuşan bir “şey” olarak girmişti hani televizyon. Radyodan farkı görüntü vermesi ve insanları izlemeye mecbur bırakmasıydı. Insanlar ürkmüştü bu durumdan. Sürekli müdahale edemeden, cevap veremeden birilerini dinlemek zorunda kalıyorduk. Işte o dönem kaygı duyanlar şimdiki halimizi görse peki? Kendiniz bir düşünün; doksanlı yıllarda, hatta rahmetli

Güncel Hayat Geçmiş Kadar Zor

Hayatın mücadele olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Kazanılmış her başarı gerisinde çok fazla acı, emek ve sabır bırakmıştır. Çünkü bir insanın mücadele vermesi için belli bir antrenman disiplinini kazanmış olması gerekir. Peki hayatı boyunca çile çekmeden başarılı olamaz mı insan? Birinin hayatta bir şeyler başarması için illa derbeder mi olması gerekir? Elbette hayır. Yalnız diğeri kadar mücadele etmeyen insanın daha zor bir imtihanı olacaktır. Bu işi rast giden kişi sıkı disiplinli olmak zorunda. Zira bulunduğu durum rehavete aşırı müsaittir. Eğer disiplini yaşam biçimi haline getirmezse başarı şansı zordur. Üstelik rahatını sağlayan etkenler de bir yaşa kadar onun çevresinde kalacaktır. Herşey gibi imkan da geçicidir. Önemli olan hayatın bu tür imkan ve yokluklarının geçici olduğunu görüp, düşünüp sonra da bunlara pek ehemmiyet vermemektir. Zira bu dünyanın tüm kıymetleri kalıcı olmayacaktır. Kalıcı olan insanların hisleri olacaktır. Hoş, onlar dahi zamanla törpüleniyor, azalıyor,

Notlardan Yola Çıkmak

Ara ara defterlere veya Word dosyalarına kaydettiğim notlara bakarım. Bazen ‘işte bu’ dediğim olur, bazen ise neyini yazdığıma anlam veremeyip beğenmem. Yalnız her iki durumda da not almanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görmüş olurum. Çünkü fikir veya ilham, adına her ne denilirse denilsin, geldiği anda çok fazla süreniz yok. Kayda almadığınız zaman uçup gidiyor ve o anda sizi aşırı derecede heyecanlandıran bir fikir, bir metafor, bir çözümleme adeta günlük hayatta pek düşünmeden kurulmuş bir hayal gibi geçip gidiyor. Aynı şekilde daha önceki kayıtlarınızı karıştırıp bir konuyu irdelemeye çalıştığınızda da, yazasınız olmasa da not aldığınız konunun üstüne gidebiliyorsunuz. Yazıyla az çok içli dışlı olanlar yaşamıştır bunu. Bir yerde gördüğünüz bir söz bir önerme sizde bir ufuk açar ve ardından çok fazla uğraşmaya gerek kalmadan koca bir makale oluşturmuş olursunuz. Bu ilham mıdır? “Abi bir gelmiş varya, bir oturuşta sekiz yüz kelime devirdim.” Gelen bir şey yok aslında. Ç

Sebepsiz Zenginleşme Hikayesi

Genç yaşta köşeyi dönmenin gerçek bir öyküsü varsa eğer; ondan başkası başrol oynayamazdı. Hatta zengin olmak için, ticaret ve uyanıklık için yaratılmıştı. Hamit söz konusu olan! Uyanıklığı daha çocuk yaşta meydana çıkmıştı. Ağabeylerinin, yemeğine el atar, misafir çocukların oyuncaklarına tebelleş olurdu. İlkokulda mesela… En yakın arkadaşını saf ve kendi halinde, aynı zamanda da çalışkan birisi olarak seçmişti. Daha hayatında Sosyal Bilgiler dersi varken o kopya müessesesine giriş yapmıştı. Kimse cesaret edemezdi, edemedikleri için de öğretmen kafayı gazeteye gömer veya yazılı sırasında dışarıya çıkardı.çocuklar tir tir titrese de bizimki çalışkan arkadaşından kopya çekerek yazılılardan yüksek not alırdı. Asla bütün sorulara bakmazdı, kararında. Kendisi gibi sözlüde çuvallayabilecek, derslere parmak kaldırmayan bir öğrenci ne kadar not alabilirse o kadar. O yaşlarda para meselesine dair fikri de yaşıtlarından fazla idi. O zamanlardan ufak tefek araç gereçlerini arkadaşları ile tak

Söze Dikkat Etmek

Dünya tarihi hikmet sahipleriyle doludur. Adem Peygamber’den günümüze kadar pekçok insan pekçok konuda binlerce söz söylemiştir. Herkes kendi meşrebince hayatı, insanı, toplumu, metafiziği yorumlamış; çevrelerini etkide bırakan vecizler dile getirmişlerdir. Bazen birbirlerinin tekrarına düşmüş, bazen diğerlerinin görmedikleri hakikatleri vurgulamışlardır. Bu hikmetler bazen teşbihle, bazen aşırı kapalı anlatımla, bazen ise açık ve gayet sade şekilde söylenmiştir.  Söze dikkat etmek  tüm kültürlerde mühim görülmüştür. Söze dikkat etme nin  hayati  öneminin  olması bizim gibi sözlü kültürü taşıyan bir toplum için gayet tabii normal durumdur. Bizde söz tesirli olmalıdır; konuştuğu vakit muhatabını mıhlayan adam büyük adamdır. Yarın terki diyar eylediğinde dahi arkada kalanların hatırlayacağı kelamları olmalıdır. Boş konuşan, çok gülen, abartılı jest ve mimik sahibi olan pek kabul görmez. Olgun adam sevilir, olgunluğundan dolayı da susması beklenir. Bu yüzdende bu saatlerce susabilen ad

Köy Odası

Köy odası  Anadolu’da pek çok yörenin eski geleneklerindendir. Bu oda kavramını şimdiki evlerimiz gibi düşünmeyin, bu odalar ev sahibinin evin yanına kondurduğu müstakil yapılardır. Şimdilerde özellikle İç Anadolu’da kahvehanelerin dolması ile sayıları azalsa da  Barak Kültürü ’nün ana damarlarından birini oluşturması sebebiyle bizim yörede her şeye rağmen varlığını devam ettirmektedir (daha doğrusu ettirmeye çalışmakta). Köy Odası ’nın kökenini Dede Korkut’ta bulabiliriz. O dönemki otağın kullanım amacı ile bugün yörede kullanılan amacı benzerlik gösteriyor. Oba büyüklerinin istişare ve meşverette kullandığı, şölen ve büyük toplantıların yapıldığı, misafirin ağırlandığı yerlerdir. Erkek nüfusunun her yaştan fertlerinin misafir olmasa dahi bir araya geldiği, selamlıkla benzer yapılardır. Hatta eskiden erkekler zamanlarının çoğunu buralarda geçirir, böylelikle evi de kadınların rahatı için kendilerine bırakırlardı. Hoş, kadınların işten güçten ve bu odaya hizmetten çok rahat edebildi